Hollanda’da Dünya İnsan Hakları Günü’nün 77. Yılında Çin Hükümeti Aleyhine Protesto Düzenlendi

10 Aralık 1948’de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kabul etmiş ve bu gün Dünya İnsan Hakları Günü olarak belirlenmişti. Bu nedenle, her yıl 10 Aralık’ta demokratik ülkelerde Dünya İnsan Hakları Günü anılmakta ve bu günün önemi hakkında çeşitli kutlama etkinlikleri düzenlenmektedir.
10 Aralık’ta Hollanda Tibet’i Destekleme Örgütü ile Uygurları Destekleme Örgütü’nün organizasyonuyla, Uluslararası İnsan Hakları Günü’nü anma vesilesiyle Çin hükümetinin zulmüne uğrayan milletlerin temsilcileri Hollanda’nın Amsterdam Dam Meydanı’nda bir araya geldi. Çin hükümetinin Doğu Türkistan, Tibet, Güney Moğolistan, Hong Kong, Kantonya ve Çin eyaletlerindeki sistematik baskı eylemlerini ve insan hakları ihlallerini şiddetle kınadılar.
Çin hükümetine karşı uluslararası toplumun, özellikle Hollanda hükümeti ve halkının dikkatini çekmek için çeşitli milletlerin bayrakları dalgalandırıldı, konuşmalar yapıldı, sloganlar atıldı ve Çin hükümetinin suçlarını yansıtan pankartlar sergilendi. Cellat Xi Jinping’in suçlarına karşı mücadele konusunda uluslararası topluma güçlü bir sinyal verilerek, Çin hükümetinin Tibet, Doğu Türkistan, Güney Moğolistan, Hong Kong ve Kantonya’daki insanlığa karşı suçlarına, soykırımına ve insan hakları ihlallerine son vermek için dünya Çin devletine karşı harekete geçmeye çağrıldı.
Bu etkinlik öğleden sonra saat 14:00’te Hollanda Tibet’i Destekleme Örgütü Başkanı Sayın Tsering Jampa’nın açılış konuşmasıyla başladı. Kendisi şunları söyledi: ”Bugünkü etkinliğimizi ister Amsterdam Dam Meydanı’ndan ister uzaktan izleyin – Hollanda’da, Avrupa’da, Asya’da, Amerika kıtasında, Latin Amerika’da, Afrika’da ya da başka yerlerde olun, bugün Uluslararası İnsan Hakları Günü.“ Bu gün sadece Tibetliler, Uygurlar, Güney Moğolistanlılar, Hong Konglular ve Kantonlular için değil, herkesle ilgili önemli bir gündür. Biz buraya Çin hükümetinin zulmünü duyurmak ve dünyanın dikkatini çekmek için toplandık. İnsan hakları meselesi hepimizin ortak sorunudur ve dünyayı zulme karşı sessiz kalmamaya çağırdı.

Ardından, Uygurları Destekleme Örgütü Başkanı Abdurahim Gheni Uygur söz aldı. Konuşmasında şunları dile getirdi:
”Bizler Amsterdam Dam Meydanı’nda toplanarak, insanlık tarihindeki en önemli günlerden biri olan ‘Dünya İnsan Hakları Günü’nü anıyor ve yâd ediyoruz. Bundan tam 76 yıl önce bugün, yani 10 Aralık 1948’de, Birleşmiş Milletler üye devletlerin mutabakatıyla kutsal bir belgeyi kabul etmişti. O da Dünya İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi idi. Bu Bildirge’de, insanın hür ve özgür bir kimlikle doğduğu, insanların onur ve haklarda eşit olduğu, herkesin saygı, hürriyet, özgürlük ve adaletle yaşaması gerektiği ifade edilmekteydi.
Ancak, çağımızda, yani bugünün dünyasında her insanın insan hakları güvence altına alınıyor mu? Cevap, elbette hayır!!! Çünkü şu anda binlerce uluslararası insan hakları örgütü her yıl 15 milyar dolardan fazla bir bütçeyi insan haklarını koruma ve restore etme için harcamaktadır.
Biz burada, o zamanlar Birleşmiş Milletler’de İnsan Hakları Bildirgesi’ni imzalayan devletlere şunu sormak istiyoruz: 77 yıl önce o kutsal Bildirge’yi imzaladınız. Peki bugün neden o uluslararası anlaşmanın ihlal edilmesine, çiğnenmesine ve ayaklar altına alınmasına seyirci kalıyorsunuz?!! Uygur milletinin Çin yönetimi tarafından soykırıma uğramasına neden göz yumuyorsunuz?! Acaba İnsan Hakları Bildirgesi sizin buna sessiz kalmanız için mi kabul edildi?!!
Dünya kamuoyunun bildiği gibi, şu anda, yani tam da bu dakikalarda, Doğu Türkistan’da milyonlarca masum insan ceza kamplarında ve zindanlarda horlanıyor, işkence görüyor ve hatta ölümü arzuluyor. Onların iç organları canlıyken alınıp – çalınıp açıkça satılıyor. Kızlar ve kadınlar her gün Çinlilerle zorla evlenmeye mecbur bırakılıyor, rıza göstermeyenler tecavüze uğruyor. Bebekler ve çocuklar bilinçli olarak ailelerinden alınıyor, aileler birbiri ardına perişan oluyor.
Açıktır ki, Komünist Çin hükümeti İnsan Hakları Bildirgesi’nin her bir maddesini kasten, planlı, bilinçli ve haydutça ihlal etmektedir. Çünkü onlar Uygurların zayıf ve çaresizliğini, uluslararası toplumun ise ”gürültüsü var, yağmuru yok; havucu var, şalgamı yok“ olduğunu görmüşlerdir.
Şahsım adına konuşacak olursam, ben neden hafta sonları buraya gelip protesto yapıyorum? Çünkü milyonlarca Uygur ceza kamplarında. Benim 19 doğrudan akrabamla olan iletişimim 8 yılı aşkın bir süredir kesilmiş durumda. Onların nerede olduğunu, hatta hayatta olup olmadıklarını bile bilmiyorum. Kayıp 19 akrabamın, Çin hükümetinin Uygurlara uyguladığı soykırımın canlı kanıtı olduğunu kesin olarak söyleyebilirim.

Geçen yıl, yani 8 Temmuz 2024’te, Hollanda’daki Dünya Halk Mahkemesi beni, cani faşist Xi Jinping’in Doğu Türkistan’da Uygurlara karşı yürüttüğü soykırım suçuna açılan mahkemede tanıklık yapmaya davet etti. Mahkemeye katılmama iki gün kala, Çin hükümeti ceza kampındaki babam ve abimi bana telefon ettirerek, üzerimde güçlü bir psikolojik ve siyasi baskı kurdu. Beni mahkemeye katılmamam için zorladı. Sonunda beni ikna edemeyince, hasta yatağındaki babamın yanına abimi ceza kampından getirip, onun konuştuğu videoyu bana gönderdi. Abim beni bu mahkemeye katılmamaya, ülkeye geri dönüp babamla görüşmeye çağırdı.
Ancak ben, sömürgeci Çin’in tuzağına düşmeyerek, bu videoyu Dünya Halk Mahkemesi’nde kanıt olarak doğrudan baş yargıca gösterdim. Babam ve abim aracılığıyla beni boyun eğdiremeyen Çin hükümeti, onları tekrar ceza kampına kapatıp şiddetli işkence uyguladı. Sonuç olarak, 16 Eylül 2024’te ceza kampında babamı öldürerek benden intikam almış oldu.
Elbette, Komünist Çin hükümeti sömürge altındaki vatanımdaki akraba, dost ve diğer Uygur kardeşlerime iğrenç ve kötü elini uzatmakla kalmadı, aynı zamanda demokratik ve güvenli bir devlet olan Hollanda’daki bana da, Uygur olmaktan başka suçu olmayan benim gibi bir siyasi aktiviste de niyetini bozdu. Benim sesimi boğmak, izimi silmek istediler. Bu yüzden, defalarca çeşitli tehditlere, hatta birkaç kez ölüm tehditlerine maruz kaldım.
2 Ekim 2021’de Fransa’daki Çin hükümeti aleyhindeki büyük bir protestoya giderken ciddi bir trafik kazası geçirerek yaralandım. Belki de bana açıkça saldıramayan Çin, bu trafik kazasını kasıtlı olarak mı meydana getirdi? Beni bir süre Çin hükümetine karşı gösterilerden, mücadeleden, bağımsızlık devrimi cephesindeki yegane konumumdan mahrum bıraktı. Ancak sağlığım yavaş yavaş düzelip biraz iyileştikten sonra, özgürlük ve bağımsızlık cephesindeki öncü yerime şimşek hızıyla geri döndüm. Millet önündeki sorumluluğumu, görevimi yerine getirmek, vatanımın bağımsızlığı ve halkımın özgürlüğü için yeniden mücadeleye atıldım.
Ancak, adaletin cehaleti, ışığın karanlığı, hakikatin kötülüğü, cesaretin alçaklığı yeneceğine olan inancım tam olduğu için, Çin hükümetine karşı sarsılmaz duruşumdan, sonuna kadar özgürlük savaşçısı olma onurumdan ve niyetimden bir an bile vazgeçmedim.
Görüyorum, görüyoruz, şahit oluyorum, şahit oluyoruz.
İnsan Hakları Bildirgesi artık sözde var, eylemde yok; adı var, cismi yok; kılıfı var, bıçağı yok; kalemde var, elemde yok, terk edilmiş bir antikaya dönüşmüş durumda. Zalim işgalci, iki eli kanla boyanmış cellat Çin’in karşısında, dünyadaki devletler, örgütler, liderler, sıradan halklar, kısacası herkes konuşmaya gelince kekeme, harekete gelince felç olmaktan başka bir işe yaramadı.
Ama ben zalimin karşısında kekeme, zulmün karşısında sessiz, celladın karşısında boynu bükük olmayı istemiyorum.
Ben kendimdeki kuvvetle, özgürlüğe gebe cesaretle, zafere meşale yiğitlikle ve vahşete karşı güç ve haşmetle sürekli ileri yürüyeceğim, durmadan ileri yürüyeceğim.
Ben burada, tüm dünyadaki özgürlük seven hükümetleri, örgütleri, şahsiyetleri ve adalet yanlısı halkları ayağa kalkmaya, Çin yönetimini sorgulayıp suçlarından hesap sormaya, Uygur soykırımına seyirci kalmayıp derhal durdurmaya, Uygurların yeryüzünden yok olmasında Çin cellatlarına ortak ve yoldaş olmamaya, İnsan Hakları Bildirgesi’nin onurunu, saygınlığını, yasallığını ve heybetini korumaya çağırıyorum!
Çünkü ben, Çin hükümetinin soykırımına uğrayan Uygur halkının sesini dünyaya duyuran, kendi halkımın hürriyeti, özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele eden bir ferdiyim!
Coşkuyla başlayıp, büyük heyecan ve güçlü bir sevinçle – alkışla sonlanan söz konusu etkinlik, öğleden sonra saat 17:00’ye kadar devam etti.
Etkinlik sırasında ayrıca Avrupa Doğu Türkistan Eğitim Derneği temsilcisi, Hollanda Hong Kong’u Destekleme Örgütü temsilcisi, Kantonlu aktivistler temsilcisi, Güney Moğolistan Bağımsızlık Hareketi temsilcisi ve muhalif Çinlilerin temsilcisi de kısa kısa konuşmalar yaparak Çin devletindeki insan hakları ihlallerini eleştirdi. Uluslararası toplumun kendi durumlarına ilgi göstermesini ve harekete geçmesini acilen talep ettiler.

Etkinlikte insan haklarının barış ve adaletin temeli olduğu, dünyanın insan hakları hareketini daha da ilerletmesinin gerekliliği, Çin hükümetinin insan hakları ihlallerine sessiz kalmanın ciddi bir ihanet olduğu vurgulandı. Tibet, Doğu Türkistan, Güney Moğolistan, Kantonya ve Hong Kong halklarını destekleyerek, Çin hükümetini insan hakları ihlallerini tamamen sona erdirmeye zorlamak ve Çin hükümetine karşı acil harekete geçilmesi talep edildi.
Abdurehim Gheni Uygur
Yazılma Tarihi: 15 Aralık 2025


